Günlük Hayat, Tüm Yazılar

Yeryüzü: Konveksiyon Ocak Üstündeki Elma Kabuğu

Mikro boyutta ve mikro ömürlü canlılar olarak biz insanlar, gezegenimizin aşırı hareketli yüzeyinin saliselik göz kırpmaları olan depremleri ancak algılayabiliyoruz. Dünyanın devasa kıta hareketleri, yer değiştirmeler, oluşumlar ve yok oluşlar ise bugün bilimin, jeolojinin bizlere aktardığı heyecan verici gerçekler.

Dünya hiçbir zaman sabit kalmadı. 4,55 milyar yıllık ömrünün her anında değişip dönüşüyor. Dağların zirvelerinde bulunan deni z kabukları, denizlerin dibinde dinlenen şehirler, çamurlarla oluşan tortul kayaçlar, bize dünyanın aklımızın alamayacağı kadar yaşlı fakat hareketli bir tür organizma olduğunu çoktan kanıtladı.

Bu akıl dışı çarpışmaları ve etkilerini anlayabilmek için belki de bir örneğe bakmalıyız: Asya’nın orta-güney kısmında sıralanan ve dünyanın en yüksek dağlarına sahip Himalayalar ile İskoçya’nın 500 milyon yıllık Kaledonya Dağları aynı süreç içinde oluşmuştur.

Yerkabuğunu oluşturan levhalarda (12 temel levhadan bahsediyoruz) hareket hem yukarı-aşağı, hem de yanlamasınadır. Bunun ipuçlarının fark edilmesi o kadar yeniydi ki (1600’lü yıllar) zamane bilim insanlarının önce kesinlik taşımayan, ilk dünya haritalarına bakması gerekiyordu. Dikkatli gözler, kıyı şeritleri arasındaki yapboz ilişkisini ancak o zaman fark etti ama bu uyum rastlantısal sayıldı. Çünkü aradaki binlerce kilometrelik deniz tabanı vardı.

21. yüzyılın başına kadar beklememiz gerekti. Beklediğimiz bilim kahramanının adı Alfred Wegener’di. Wegener kıtaların hareket ettiğini, Afrika ve Güney Amerika’nın uzun süre önce birleşikken ayrılmış olduğunu, kıyı şeritlerinin benzerliğinin yanı sıra bu kıyılardaki fosil yapısının da aynı olduğunu söylüyordu. Maalesef davasında kimseyi ikna edemeden ömrünü tamamladı.

Oysa 1960’lara gelinip Atlantik tabanı incelendiğinde, tabanı neredeyse ikiye bölen sıradağların tüm okyanusu aşarak bulmacayı tamamladığı fark edildi. Üstelik bu kanıt, manyetik alan ölçümleriyle de kesinleştirildi. Bu sıradağlar başlangıçta eski yanardağlardan lav olarak püskürtülmüştü. Atlantik Ortası Sırtı adı verilen bu bölge yerkabuğu üreten bir fabrikaydı. İki kıta henüz 120 milyon yıl önce yapışıkken, büyük bir çatlak oluşmuş ve lav püskürtmeye başlamıştı. Bu bölgeye su akın etti. Lav püskürmesi devam etti ve iki kıtayı birbirinden giderek uzaklaştırdı. Bu lav püskürmesi bugün bile devam ediyor. Diğer okyanus sırtlarında da. Levha tektoniği gezegenimizde gördüğümüz her şeyi açıklıyor. Dünya kendi kendini değiştiren bir oyun hamuru.

Son olarak, bu levhaları hareket ettiren güç nedir? Wegener bu soruyu sormuş ama yanıta ulaşamamıştı. Bugün basit ve tahmin edebileceğimiz bir yanıt var elimizde: Çünkü ısı, dünyanın derinliklerinden kaçmaya çalışıyor.

Dünyamızın 4,55 yıllık doğum ısısından kalan miktar, onun içini koyu bir eriyik olarak tutuyor. Mekanizması gizemini korusa da temelde sıcak ve hafif sıvı yüzeye yükselirken, soğuk ve yoğunlaşmış sıvı aşağıya iniyor. Bu ısı transferi, yani konveksiyon, bizi hareket ettiren şeyin ta kendisidir. Başa döndük: Evet, hareket ettiğimizi anlayamıyoruz ama ne mutlu bize ki bugün bunu biliyor, nedenlerini anlıyoruz.


Kaynak

  1. Dünyanın Tüm Dertleri – Marcus Chown, Bkz Yayıncılık / Domingo, 2015

Bunlar da ilginizi çekebilir

Herhangi bir sonuç bulunamadı.