Günlük Hayat, Teknoloji ve Dijital Dünya, Tüm Yazılar

Cebimizdeki kumar makinesi: Akıllı telefon

Başlıkta gördüğünüz bu ifade, eski bir Google Ürün Filozofu Tristan Harris’e ait. Time Well Spent hareketinin kurucularından Harris, eskiden çalıştığı pozisyon dolayısıyla akıllı telefonların nasıl bağımlılık yarattığını en iyi bilen isimlerden biri. Bu sebeple, akıllı telefonlara “a slot machine in my pocket (cebimdeki kumar makinesi)” diyor, yani kolu çekip aynı şekillerin yan yana gelmesini beklediğimiz ve kolu her çekişimizde ne çıkacağını merakla beklediğimiz şu makinelerden bahsediyor.

Bilgisayarların kullandığı ikili sayı sistemindeki 0 ve 1’ler gibi, mobil cihazlarımız da günlük hayatımızda bizi sürekli 0 ve 1 arasında bir seçim yapmaya zorluyor: Ya mobil cihazımızı açık tutup sürekli gelen bildirimleri kontrol etme dürtümüze yenilecek ya da cihazımızı tamamen kapalı konuma getireceğiz. Yapılan bir araştırmaya göre, akıllı telefon sahibi biri günde ortalama 150 defa telefonunu kontrol ediyor. Yani bu savaşta galip gelenin mobil cihazlar olduğunu söylesek çok da yanılmış sayılmayız. Tristan Harris’e göre ise bu seçim ya hep ya hiç mantığında olmak zorunda değil.

“Bu Bir Tasarım Hatasıdır”

Tristan Harris, bu “ya hep ya hiç” probleminin aslında bir tasarım hatası olduğunu ve bu konuda ahlaki bir bakış açısı oluşturularak mobil cihazlarımızdan daha kolay kopabilmemizi sağlayacak yazılımlar tasarlanmasıyla üstesinden gelinebileceğini ifade ediyor.

Sürekli telefonunu kontrol eden, hatta kontrol etmeyince kendini rahatsız hisseden biriyseniz, suçu kendinizde arayabilir veya iradenizin zayıf olduğunu öne sürebilirsiniz ancak Harris problemin kaynağı olarak yazılımın kendisini işaret ediyor. Bir türlü engel olamadığımız o telefonumuza bakma dürtüsü, aslında mümkün olduğunca sık ve uzun süre ekranı kaydırmamız için tasarlanmış uygulamalar ve web sitelerine verdiğimiz doğal bir tepki. Odağımızı zorla ele geçiren şirketlerin büyük kar elde ettiği ilgi ekonomisi, beynimizin derinliklerine doğru bir yarış başlattı. Dijital bağımlığı engellemenin kendi sorumluluğunuzda olduğunu düşünebilirsiniz ama unutmayın ki o ekranın arkasında işi sizin her türlü sorumluluk ve iradenizi yok etmek olan binlerce kişi var. Kısacası, teknoloji bizi kontrol etmeye başladığı için teknolojiyle aramızdaki ilişkinin kontrolünü kaybettik.

Ödüllendirme Tekniği ile Oltaya Geliyoruz

Köpek eğitimlerinde kullanılan ödüllendirme tekniği insanlar üzerinde de etkilidir. Tıpkı fotoğraf paylaşan birinin “beğeni” ile ödüllendirilmesinin o kişinin fotoğraf paylaşma eylemini tekrar etmesini sağlaması ve bu eylemin bir süre sonra günlük rutine dönüşmesi gibi…

En başarılı site ve uygulamalar, en derin insani ihtiyaçlarımızdan faydalanarak bizi tabiri caizse oltaya getiriyor. Vücudumuzun arzuladığı bazı tatları sunarak bizi etkileyen Mc Donald’s gibi Faceboook, Instagram ve Twitter da bize muhtelif ödüller sunuyor. Mesajlar, fotoğraflar ve “beğeni”lerin ne zaman ortaya çıkacağının belli olmaması, dopamin salgılatan bu ödülleri almak için bizi sürekli telefonumuzu kontrol etmeye teşvik ediyor (belli bir zaman düzeni içinde verilmeyen ödüllerin davranışın tekrarlanmasını sağladığı kanıtlanmıştır). Facebook’ta gelen bir tane arkadaşlık isteğini kabul etmenin birkaç saniye alacağını düşünsek de araştırmalar insanların yaptıkları işe geri dönmelerinin ortalama 25 dakika aldığını ortaya koymuştur.

Siteler dikkat dağıtmak için aynı anda birçok servis birden sunarlar. Bir arkadaşlık isteğini kabul etmek için haber akışımızdan geçmek zorundayız. Burada, sonsuz haber akışımızda kaybolmamız için ekranı aşağı kaydırmamızı isteyen ve bunun için bizi baştan çıkarmaya çalışan fotoğraflar ve otomatik oynatma özelliği olan videolar bizi bekliyor. İçtikçe kendini dolduran kaselerde insanların farkında olmadan normalden %73 daha fazla çorba içtiğini ortaya koyan bir araştırmadan ilham alan Harris, haber akışımızı dipsiz kuyuya benzetiyor. “Arkadaşlık isteği” kısmında bulunan “tanıyor olabileceğin kişiler” bölümü, bizi daha fazla arkadaş eklemeye teşvik ediyor. Saliselik bir zamanda bilinçsiz bir dürtüyle yaptığımız arkadaşlık isteği, döngünü devam etmesini sağlıyor: Birine arkadaşlık isteği gönderiyoruz, karşıdaki kişinin telefonunda tetikleyici bir renk olan parlak kırmızı renkte bildirim çıkıyor ve ismimiz bir cihazın ekranında gözükmesi sebebiyle karşıdaki kişi sosyal yükümlülüklerinden dolayı yaptığı işi bırakıp arkadaşlık isteğimize cevap veriyor. Harris bu durumu, “Şirketler arkalarına yaslanıp milyarlarca insanın kafası kesilmiş tavuklar gibi ortalarda koşuşturarak birbirlerine cevap verip minnettar hissetmelerini seyrediyor” şeklinde ifade ediyor.

 

Bir sonraki yazıda, Harris’in bu konunun çözümü olarak ortaya attığı fikri inceleyeceğiz.

Bunlar da ilginizi çekebilir

Herhangi bir sonuç bulunamadı.